15 Ocak 2016 Cuma

Ayıya Tapan Halk: Aynular!

Aynular! Japonya’nın kuzey adalarında yaşayan bu halk, vücutları Japonlara benzemesine rağmen beyaz ırkın en uç temsilcisidirler. (En yakın beyaz ırkla aralarında 5 bin mil mesafe var.)  Antropologların araştırmalara doyamadığı Aynular, balıkçı, avcı bir halktır. Yarı göçebedirler. Ayrıca yeryüzünün en kıllı insanları oldukları söyleniyor.
Bu halkın ilgi çeken bir başka yönü de inançları… Aynular, insanların yaşadığı dünyayı tanrıların dünyasından çok daha güzel bir yer olarak düşünürler. Tanrıların ara sıra turistik amaçlı dünyayı ziyarete geldiklerini düşünen bu neolitik bitki üreticisi halk tanrıların bu ziyaretlerini hayvan kılığında yaptıklarına inanırlar. Bu topluluğa göre yeryüzündeki hayvanlar tanrıdırlar. Dünyada gördüğünüz kuş, böcek dâhil bütün hayvanlar dünyayı ziyarete gelmiş tanrılardır. Yunus deniz tanrısıdır, baykuş köy tanrısı ayı ise dağ tanrısıdır. Aralarında en önemlisi ayıdır. Zaten Aynular ayılara tapan halk olarak nam salmışlardır.
Dünyanın tanrıların dünyasından daha güzel olma fikri kadar ilginç olan tanrıların dünyayı hayvan olarak ziyaret etmesidir. Peki, Aynular dünyayı ziyaret eden tanrılar olarak kabul ettikleri hayvanlarla ilişkileri nasıldı? Joseph Campbel’in Doğu Mitolojisi kitabında anlattığına göre: “Dağlarda çok genç bir ayı yavrusu yakalandığında zaferle köye getirilir, kadınlardan biri onu emzirir, çocuklarla oynar ve büyük sevgi görür. Büyüdüğünde sağlam bir ahşap kafese konulur. Balık ve darı ezmesiyle beslenir. Daha sonra zamanı geldiğine karar verildiğinde bir Eylül günü gövdesinden kurtulması ve neşeyle dağdaki evine dönmesi için tören düzenlenir. Bu şölen uzağa göndermek adı verilir.” Ne kadar sevimli değil mi? Bütün köy ahalisi onu seviyor, çocuklarla oynuyor, iyi besleniyor, saygı görüyor, ayı için çok keyifli olmalı. Peki, şu “uzağa gönderme şöleni” denilen tören de neyin nesi oluyor? Evet, insan işkilleniyor değil mi? E doğrusu haksız sayılmayız zira ayının “gövdesinden kurtulması” ve neşe içinde dağdaki evine uğurlanması nasıl gerçekleşiyor? Bahsi geçen şöleni ahaliden biri verir ve bu kişi halka şöyle seslenir: “ben şuyum, falan köydenim, dağların küçük ilahını kurban edeceğim. Şölene gelin, uzağa gönderme neşesini birlikte yaşayalım. Gelin.”
Yapılan çağrı sonrası davete icabet eden konuklar şölen alanına gelir. Daha sonra değişen boylarda uçları başa benzeyecek şekilde dua çubukları yapılır. Bunları ocağın yanına, ateş tanrıçası Fuji’nin (Japonya’da sönmüş bir yanardağ var bu isimde) hep hazır olduğu yere dikilir. Çubuklar burada kutsanır, daha sonra dışarı çıkarılır ve ayının öldürüleceği yerde toprağa dikilir. Kadın ve çocuklar dans eder, erkekler kafese yaklaşır. Bütün cemaat ayının etrafında daire olur. İçlerinden biri ayıya (tanrıya) yaklaşır ve mevzuyu anlatır: “Ey kutsal varlık, bizim avlamamız için dünyaya gönderildin. Onlarla buluştuğunda bizden iyi bahset, sana ne kadar iyi davrandığımızı anlat. Gene buyur gel, seni yine kurban edelim.“
İplerle zapt edilen ayı kafesten alınır ve daire biçimdeki insanların etrafında gezdirilir. Uçları kör küçük bambu oklar, siyah beyaz geometrik desenlerle süslenmiş ve uçlarında bağlanmış rende talaşlarıyla hayvana atılır. Ayı kızana kadar rahatsız edilir. Sonra süslü direğe bağlanır, iki güçlü adam onu tutarken bir üçüncüsü çenelerinin arasında bir ahşap parçası yerleştirir. İki kişi ön, iki kişi arka ayaklarını tutar, boğma direklerinden biri bir gırtlağına, öteki ensesine dayanır. İyi nişancılardan biri tam kalbine ok atar. Direkler sıkıştırılır ve küçük ziyaretçiye güle güle partisi biter.
Daha sonra ayının başı postuyla beraber alınır eve götürülür.  Doğuya bakan pencereye dua çubukları ve hediyelerle birlikte konulur.(Oradan şöleni izleyeceğine inanılır.) Ağzının dibine kendi etinden lezzetli bir parça da konulur. (Balık vs falanla beraber) Şölenin bu kısmında şu konuşma yapılır: “Sana bunları veriyoruz onları büyüklerine götür. Yolda oyalanmadan annene babana git. Yoksa cinler armağanlarını kapar. Aynular bana çok iyi baktı falan filan de… Alın hediyeler getirdim, neşelenin de…”
Kutlamaya tam gaz devam edilir, ayıyı geldiğinde emziren kadının ağlama ve gülme ritüelleri gerçekleşir. Daha sonra ayının önüne dua çubukları ve bir yahni tabağı konulur. Biteceği kadar zaman geçince şölenin önderi küçük tanrı yemeğini bitirdi hadi tapılanım der. Herkese yahniden bir parça verir. Hayvanın diğer parçaları da yenir. Bazı erkekler güçlenmek için kanını içer. Sonra ayının başı postundan ayrılır ve gönderme direği denilen bir direğe geçirilir ve eski şölenlerden kalma kafataslarının yanına konulur. Sonraki birkaç gün ayının yenilmedik parçası kalmayana kadar şölen sürer.     
 Masalsı ve neşeli başlayan bir filmin birden kan revan, dehşet verici bir filme dönüşmesini andıran acayip bir hikâye… Kadim mitolojik köklere dayanan bu inancın daha detaylı izini belki ilerde süreriz, hoşçakalın, esen kalın, dağılın!
 Aynuların müzik aleti tonkori: https://www.youtube.com/watch?v=Ur8-K_Hr8jw





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder