Aynular!
Japonya’nın kuzey adalarında yaşayan bu halk, vücutları Japonlara benzemesine
rağmen beyaz ırkın en uç temsilcisidirler. (En yakın beyaz ırkla aralarında 5
bin mil mesafe var.) Antropologların
araştırmalara doyamadığı Aynular, balıkçı, avcı bir halktır. Yarı göçebedirler.
Ayrıca yeryüzünün en kıllı insanları oldukları söyleniyor.
Bu
halkın ilgi çeken bir başka yönü de inançları… Aynular, insanların yaşadığı
dünyayı tanrıların dünyasından çok daha güzel bir yer olarak düşünürler.
Tanrıların ara sıra turistik amaçlı dünyayı ziyarete geldiklerini düşünen bu
neolitik bitki üreticisi halk tanrıların bu ziyaretlerini hayvan kılığında
yaptıklarına inanırlar. Bu topluluğa göre yeryüzündeki hayvanlar tanrıdırlar.
Dünyada gördüğünüz kuş, böcek dâhil bütün hayvanlar dünyayı ziyarete gelmiş
tanrılardır. Yunus deniz tanrısıdır, baykuş köy tanrısı ayı ise dağ tanrısıdır.
Aralarında en önemlisi ayıdır. Zaten Aynular ayılara tapan halk olarak nam
salmışlardır.
Dünyanın
tanrıların dünyasından daha güzel olma fikri kadar ilginç olan tanrıların
dünyayı hayvan olarak ziyaret etmesidir. Peki, Aynular dünyayı ziyaret eden
tanrılar olarak kabul ettikleri hayvanlarla ilişkileri nasıldı? Joseph Campbel’in Doğu Mitolojisi kitabında anlattığına
göre: “Dağlarda çok genç bir ayı yavrusu
yakalandığında zaferle köye getirilir, kadınlardan biri onu emzirir, çocuklarla
oynar ve büyük sevgi görür. Büyüdüğünde sağlam bir ahşap kafese konulur. Balık
ve darı ezmesiyle beslenir. Daha sonra zamanı geldiğine karar verildiğinde bir
Eylül günü gövdesinden kurtulması ve neşeyle dağdaki evine dönmesi için tören
düzenlenir. Bu şölen uzağa göndermek adı verilir.” Ne kadar
sevimli değil mi? Bütün köy ahalisi onu seviyor, çocuklarla oynuyor, iyi
besleniyor, saygı görüyor, ayı için çok keyifli olmalı. Peki, şu “uzağa
gönderme şöleni” denilen tören de neyin nesi oluyor? Evet, insan işkilleniyor
değil mi? E doğrusu haksız sayılmayız zira ayının “gövdesinden kurtulması” ve neşe içinde dağdaki evine uğurlanması
nasıl gerçekleşiyor? Bahsi geçen şöleni ahaliden biri verir ve bu kişi halka
şöyle seslenir: “ben şuyum, falan
köydenim, dağların küçük ilahını kurban edeceğim. Şölene gelin, uzağa gönderme
neşesini birlikte yaşayalım. Gelin.”
Yapılan
çağrı sonrası davete icabet eden konuklar şölen alanına gelir. Daha sonra değişen
boylarda uçları başa benzeyecek şekilde dua çubukları yapılır. Bunları ocağın
yanına, ateş tanrıçası Fuji’nin (Japonya’da sönmüş bir yanardağ var bu isimde) hep
hazır olduğu yere dikilir. Çubuklar burada kutsanır, daha sonra dışarı
çıkarılır ve ayının öldürüleceği yerde toprağa dikilir. Kadın ve çocuklar dans
eder, erkekler kafese yaklaşır. Bütün cemaat ayının etrafında daire olur.
İçlerinden biri ayıya (tanrıya) yaklaşır ve mevzuyu anlatır: “Ey kutsal varlık, bizim avlamamız için
dünyaya gönderildin. Onlarla buluştuğunda bizden iyi bahset, sana ne kadar iyi
davrandığımızı anlat. Gene buyur gel, seni yine kurban edelim.“
İplerle
zapt edilen ayı kafesten alınır ve daire biçimdeki insanların etrafında
gezdirilir. Uçları kör küçük bambu oklar, siyah beyaz geometrik desenlerle
süslenmiş ve uçlarında bağlanmış rende talaşlarıyla hayvana atılır. Ayı kızana
kadar rahatsız edilir. Sonra süslü direğe bağlanır, iki güçlü adam onu tutarken
bir üçüncüsü çenelerinin arasında bir ahşap parçası yerleştirir. İki kişi ön,
iki kişi arka ayaklarını tutar, boğma direklerinden biri bir gırtlağına, öteki
ensesine dayanır. İyi nişancılardan biri tam kalbine ok atar. Direkler
sıkıştırılır ve küçük ziyaretçiye güle güle partisi biter.
Daha
sonra ayının başı postuyla beraber alınır eve götürülür. Doğuya bakan pencereye dua çubukları ve
hediyelerle birlikte konulur.(Oradan şöleni izleyeceğine inanılır.) Ağzının
dibine kendi etinden lezzetli bir parça da konulur. (Balık vs falanla beraber)
Şölenin bu kısmında şu konuşma yapılır: “Sana
bunları veriyoruz onları büyüklerine götür. Yolda oyalanmadan annene babana
git. Yoksa cinler armağanlarını kapar. Aynular bana çok iyi baktı falan filan
de… Alın hediyeler getirdim, neşelenin de…”
Kutlamaya
tam gaz devam edilir, ayıyı geldiğinde emziren kadının ağlama ve gülme
ritüelleri gerçekleşir. Daha sonra ayının önüne dua çubukları ve bir yahni
tabağı konulur. Biteceği kadar zaman geçince şölenin önderi küçük tanrı
yemeğini bitirdi hadi tapılanım der. Herkese yahniden bir parça verir. Hayvanın
diğer parçaları da yenir. Bazı erkekler güçlenmek için kanını içer. Sonra
ayının başı postundan ayrılır ve gönderme direği denilen bir direğe geçirilir
ve eski şölenlerden kalma kafataslarının yanına konulur. Sonraki birkaç gün
ayının yenilmedik parçası kalmayana kadar şölen sürer.
Masalsı ve neşeli başlayan bir filmin birden kan revan, dehşet
verici bir filme dönüşmesini andıran acayip bir hikâye… Kadim mitolojik köklere
dayanan bu inancın daha detaylı izini belki ilerde süreriz, hoşçakalın, esen
kalın, dağılın!
Aynuların müzik aleti tonkori: https://www.youtube.com/watch?v=Ur8-K_Hr8jw
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder